For English version scroll down
Nedir ev? Doğduğun ve doyduğun, temizlendiğin ve dinlendiğin; ürediğin ve ürettiğin; ait hissedip sana ait olanlarla doldurduğun yer mi? Kendin olduğun, rahat edip can bulduğun. Neresidir ev? Beden mi zihin mi? Ruhunun hem örselendiği hem de beslendiği yer mi? Korunaklı ve en güvende hissettiğin alanken, tekinsiz mekanlara dönüşebilir mi evler? Özlemi çekilenken, hemen kaçıp kurtulmak istediğin olur mu? Kurmaya çalışırken yıkılan duvarlar mı yoksa?
Kendimizi ve ötekini tanımlamamızı sağlayan yer mi ev? İçine aldıklarından çok dışında bıraktıkları mı önemli, yoksa tam tersi mi? İçinde taşıdığın doğa mı ev? Yeryüzünde ya da gökyüzünde evinde gibi hisseder misin mesela? Türlü afet ve acılar karşısında sığınağın olabilir mi kovuklar? Ev, evren mi aslında? Ne kadarını sığdırabilirsin eve? Nelerini eleyip nelerini çoğaltırsın içinde? Nefesimiz mi asıl evimiz? Ve eve dönmek ana rahmine mi dönmek bir anlamda?
Evinde gibi olabilir mi ruhun evsiz yerlerde? Ormanda, mağarada ya da bir su kenarında?
Doğduğun yer mi ev, yoksa yeniden kurguladığın yer mi kendini?
Farklı iklimlerde, coğrafya ve kültürlerde farklı formlara bürünen ev, insanla birlikte değişip başkalaşan, evrilen çok katmanlı bir kavram. Aidiyet hissi yaratan bir doku, koku, ses ya da tat olup duyumsanabilirken; içinde olmayı özlediğimiz ya da kırmak istediğimiz duvarlarıyla tümüyle somutlaşmış bir mekan bir yandan. Evin ne olduğu ya da neyin eve dönüşebileceği; politik, kültürel ve estetik sorunlarla iç içe geçmiş, karmaşık bir mesele. Geleneksel olarak kanıksanmış rolüyle kadın ve çocukların alanı olarak görülen ev, yaşamı koruyup kollayarak toplumu ayakta tutarken, aynı zamanda nesnenin öznelleştirildiği yer. Sözde politik olmayan evi ne ideolojilerden ne de arzu, cinsellik, çoğalma, bakım gibi gündelik yaşamdan ayrı tutmak olanaksız.
Küresel olarak hissedilen doğal afetler, savaş, kıtlık, ekonomik sorunlar, iklim krizi gibi olayların etkisiyle ev kavramının derinden sarsıldığı ve anlamının başkalaştığı zamanlarda yaşıyoruz. Ekosistemin de bozulmasına bağlı olarak oluşan çevresel felaketlerle ya da giderek büyüyen göç dalgasıyla baş edebilecek ne güce ne de araçlara sahibiz. Ekoloji sözcüğünün kökeni, Antik Yunan dilinde evin ana mekanı anlamına gelen oikos sözcüğüne dayanıyor. Ekolojik yıkım karşısında duyduğumuz derin acıyla beraber içimize yerleşen evindeyken evini özleme hissi de bu bilgiyle anlam kazanıyor belki. Ana mekanımızın temeli sarsılıyor ve asıl yuvamız olan dünyayı insan türü olarak mahvetmiş olmamız karşısında hissettiğimiz çaresizlikle hayal gücümüze sığınarak baş edebilir miyiz sorusu beliriyor.
Tam da bu noktada, olmayan bir alemde olası hayatlar yaratan Ursula K. Le Guin’in kelimelerine dönüyoruz. Şimdiden çok uzakta, bambaşka ruhani değerlere ve toplumsal örgütlenmeye dayanan, özgürleştirici ve barışçıl bir halkın yaşamını anlattığı Hep Yuvaya Dönmek* kitabında yer alan bir şiirden yola çıkıyoruz. Bulucular Locası’na Katılma Şarkısı adlı şiir bu serginin çatısını oluşturuyor. Evinde Gibi Ruhun Evsiz Yerlerde* sergisi, şiirden aldığı ilhamla, yedi sanatçı kadının bu çağrıya yanıt niteliği taşıyan ve farklı mecralarda ürettiği, ekosistemleri kesişen veya birbirlerini tamamlayan yapıtlarından oluşuyor. Ev kavramının sanatçının imgeleminde farklı form ve anlamlara bürünerek karşımıza çıktığı sergi; hayalle gerçeğin, somutla soyutun, gündelik olanla olağanüstünün kesiştiği yerde duruyor. Ortak düşler kurabilme gücümüze; kendimizi yeniden düşünme, değiştirme ve çoğaltma becerimize işaret ediyor. Sergi bir diğer yanıyla ev’i en öznel anlamıyla ele alırken; ilkin ana rahminde sonrasında aldığımız ilk nefesle kendi bedenimizde var oluşumuzdan beri evle kurduğumuz yaşam boyu süren karşılıklı ilişkinin izlerini sürüyor.
Özge Somersan & Sezgi Abalı
*Hep Yuvaya Dönmek, Ursula K. Le Guin, Ayrıntı Yay., 1998
Çev. Cemal Yardımcı
What is home? Is it the place where you were born, fed, rest, produce and reproduce; a space of your own that you feel you belong to and fill up with your belongings? Is it where you can be yourself, relax and find an ample dose of vitality?
Where is home? Is it in the mind or is it the body itself? Is it a place where your soul is nourished, starved or both? May a home become uncanny even if you thought it was the safest place in the world? Can it transform from being a place you long for into a place you want to escape? Or is it the place where walls collapse on you while you try to build?
Is it the place that makes you define yourself and the other? Are the things it holds more important than the things it rejects, or is it the opposite? Home - is it nature within you?
Can you feel at home on earth or in the sky? Can tree hollows shelter you from environmental catastrophes and suffering? Is home actually a universe? How much can you put in it? How do you eliminate and incorporate what it contains? Is our breath, our real home? Or does coming back home mean returning to the mother’s womb in a sense?
May your soul be at home where there are no houses? In a forest, in a cave or by a river?
Is home where you were born, or is it where you reconstruct yourself?
Home is a multi-layered concept that changes, transforms and evolves with people and takes on different forms in different climates, geographies and cultures. While it might be felt as a scent, a sound, a texture or taste that creates a sense of belonging, sometimes it is entirely tangible, as a particular place that we may long to return to and/or escape from. What is home and what can become home to us is a complicated issue, deeply embedded in politics, culture and aesthetics. Traditionally considered as the sphere of women and children, home is a space that harbours life and society sustaining care. But it is also where the object is subjectified. Supposedly a non-political space, home can be separated neither from the ideologies nor from everyday practices such as desire, sexuality, reproduction and care.
We are at a moment in time where the concept of home is deeply shaken and its meaning is altered by the influential global events such as natural disasters, war, famine, economic problems, and the climate crisis. We have neither the power nor the means to cope with the environmental disasters caused by a suffering ecosystem and the growing wave of migrations. The word ecology comes from the Ancient Greek word oikos meaning “home”. Perhaps the feeling of homesickness at home that settles in us nowadays gains meaning and resonates with our pain while we face an ecological crisis. Now, our ground is destabilised and the fact that we have destroyed the world - our true home - makes us feel helpless as a species. And in despair, a question arises in our minds: Can we take shelter in our imaginations?
At this point, we return to the words of Ursula K. Le Guin who conjures conceivable lives in a fantastic realm. Inspired by her poetry and in reference to the book "Always Returning Home", in which she describes the life of the Kesh, a liberating culture of peaceful people who live in a distant future, an imaginary society based on entirely different spiritual values, ethics and social organisation, we took off with an enchanting poem Initiation Song from the Finders’ Lodge to form a framework for the exhibition “May Your Soul Be At Home Where There Are No Houses”*. Works of various media by seven women artists that respond to this appeal are displayed here as representations of unique ecosystems that intersect or complement each other. At the crossroads of fantasy and reality, the tangible and intangible, the mundane and extraordinary, the exhibition reveals the idea of home reflected in different forms and meanings in the imagination of each artist. And implies our collective power to have shared dreams; our ability to reimagine, change, and reinvent ourselves. As the exhibition deals with home in its most subjective sense, it also traces the lifelong interaction that we have with home since the moment we came into our own body; first in the womb and with the first breath we take at birth.
Özge Somersan & Sezgi Abalı
*Ursula K. Le Guin, Always Coming Home, Harper and Row, 1985